Andante 2002-2006
‘Viktorya dönemi popüler müzik kültüründe Osmanlı temaları’ “Polka, vals, quadrille, schottische ve galop; bunlar belki günümüz için artık fazlasıyla klasikleşmiş dans türleri arasındadır. Ancak on dokuzuncu yüzyılda durum hiç de böyle değildi; aristokrat balolarda fazlasıyla revaçta olan bu danslar sosyal hayatın ve eğlencenin temel bir parçası haline gelmişti. Yüksek seviyede eğitim almış her asilzade bu dansların koreografilerini çok iyi bilirdi. Buckingham Sarayı da dahil olmak üzere İngiltere’nin pek çok malikânesinin balo salonu Avrupalı bestecilerin kaleminden çıkma son moda dans müziği eşliğinde sabahlara kadar çınlardı”. Andante, Ekim-Kasım 2002, sayı: 1 |
‘Adnan Saygun ve Yunus Emre’ “Sophocles’in çok doğru bir sözü var: “Hayatta olanları mutlu etmek için sadece çok kısıtlı bir zamanımız vardır; ölüleri sevmenin süreci ise sonsuzluğa kadardır”. Gerçekten de pek çok sanatçının akıbeti böyle olmuştur ve şu satırları kaleme aldığım anda dahi durum anlaşılabilmeyi bekleyen bir çok yaratıcı insan için aynı şekilde geçerliliğini korumaktadır. Geçen senenin Aralık ayında TRT’nin Ortaköy stüdyosuna bir televizyon programı çekimi için giderken Adnan Saygun’un Ulus’taki evinin önünden geçtim. Onun adını taşıyan ana cadde üzerindeydim; Beşiktaş Belediyesi tarafından açılan heykeli evinin köşebaşındaydı ve dahası cep telefonumda bir anda mevzi belirtisi olarak büyük harflerle “ADNAN SAYGUN” yazısı çıktı karşıma. Sanki telefonuma mesaj göndermişti Yunus Emre’nin filozof bestekarı uzak diyarlardan”. Andante, Nisan-Mayıs 2003, sayı: 4 |
‘Boğaziçi Mehtapları’nda opera tadı’ “İstanbul’un tarihi boyunca gördüğü belki de en büyük aşığı” Çelik Gülersoy’un vefatından önceydi… Selim İleri ile birlikte, Emre Aracı’nın kaldığı Sultanahmet’teki Yeşil Ev’den içeriye adımımızı atarken, İstanbul’da bulunan onlarcası gibi bu yapıya da hayat veren değerli insanı iki gün sonra zamansız kaybedeceğimizi düşünemezdik elbette. Emre Aracı’nın bu seneki İstanbul Müzik Festivali’nde seslendirilen “Boğaziçi Mehtapları” başlıklı keman konçertosu, bu sohbet projesinin fitilini ateşledi diyebiliriz. Çünkü Aracı, eserini bestelerken “İstanbul Yazarı” veya “Yazarların Yazarı” diye de anılan Abdülhak Şinasi Hisar’dan çok etkilendiğini dile getirmişti. Selim İleri’nin de Abdülhak Şinasi’yi günümüz okuyucusuna tanıtmak bağlamında bayrağı Çelik Gülersoy’dan teslim aldığını ve onu daha da ileriye taşıdığını biliyordum. O gün aramızda olmayan rahmetli Çelik Gülersoy ise manevi bir önder gibi sohbetimiz sırasında hep yanımızdaydı sanki, özellikle 2001 yılında yayımladığı “Abdülhak Şinasi Hisar” başlıklı enfes tanıklığıyla… Andante, Ağustos-Eylül 2003, sayı: 6 |
‘Gian Carlo Menotti: İskoçya’nın ilk ve son İtalyan grand maestrosu’ “Bana göre cehennem azabı tanrının hayatımız boyu başarabilecek olduğumuz şeyleri, bize sunduğu yetenekleri, bizim nasıl değerini bilmeyerek israf ettiğimizi, hayatta neler yapabilecekken, neler yapmadığımızı yüzümüze açıkça vurduğu gün başlar”. Gian Carlo Menotti’nin John Gruen tarafından 1978 yılında kaleme alınan biyografisinde ona ait bu sözleri okurken 92 yaşına ulaşmış olan bu muhteşem besteci ile elimdeki bütün fırsatları kullanarak eğer bir gün karşılıklı tanışma imkânına sahip olamazsam tanrının da beni ömrümün sonunda aynı şekilde cezalandıracağına o kadar inanmıştım ki. Edinburgh’da geçen sekiz senelik öğrencilik yıllarımda şehrin hemen dışındaki muazzam bir malikânede bir kont gibi yaşayan İtalyan maestro ile tanışabilmeği o kadar arzu etmiştim, ancak kendisine bir çok kereler mektup yazmama rağmen bir türlü gerçekleşememişti bu isteğim. Andante, Şubat-Mart 2004, sayı: 9 |
‘Emre Aracı - 21. yüzyılda yalnız bir neo-romantik’ “Bir sanatçı yaşadığı toplumun aynasıdır, soluduğu havanın etkisiyle ortaya çıkardığı eserleri ise ruhunun bir tür yansımasıdır. Bir sanatçı bazen de aradığı ama çevresinde bulamadığı o farklı dünyayı önce şuurunda oluşturur ve ardından sanat eserinde ortaya çıkartarak ölümsüzleştirir. Artık o eser ona karşı ilgi besleyen herkesin ortak malı olmuştur ve o kişilerin hayatlarına da farklı bir anlam ve yorum katarak yepyeni boyutlarda kendi organik hayatına devam eder”. Serhan Bali’nin Emre Aracı ile röportajı. Andante, Haziran-Ağustos 2004, sayı: 11 |
‘Dolmabahçe’den Oxford ve Eton’a’ Manş denizinden müthiş bir fırtınanın estiği bir gecenin ardından sakin ve güneşli bir sonbahar sabahı kaleme almağa başlıyorum bu satırları. Sararmış yapraklar uçuşuyor etrafta. Dün geceki yağmur damlalarının lekesi hala penceremde. Masamda Sultan V. Murad’ın kendi kaleminden çıkma notalarının mikrofilm baskıları. Arkada Beethoven’ın Missa Solemnis’i çalıyor kısık bir sesle. Bilgisayarımı açıyorum. Ateş Orga’dan bir e.mail gelmiş. “Andante’deki köşem için bir yazı düşünüyorum” diyor Fransa’da, Alplere bakan, yeni adresinden. Ben de Fransa’nın karşı sahillerinde aynısını yapmak üzereyim ve işte bu ifadeler dökülüyor belleğimden. Andante, Kasım-Aralık 2004, sayı: 13 |
‘Vedat Kosal’ın Anısına’
“Eskinin içe işleyen inceliğini duymayan, geçmişteki beğenilerimize sağır kimselerin, zamanın eskittiği duygulu evlerini, hissiz beton yığınına çevirdikleri sokaklar vardır. Arasıra buralarda geçmiş yılların havasını estiren bir yapıya rastlanır. Mermer basamakları içe rahatlık vermek içindir. Cumbasını süsleyen nakışlarda ışıklı bir ustanın emeği gülümser; çatı pervazlarının oymaları gözleri okşar. Bu ev, koca sokakta tek başına bir şahsiyettir”. Sermet Sami Uysal, Abdülhak Şinasi Hisar’ı anlattığı 1961 tarihli biyografisinin önsözüne bu ifadeyle başlamış ve İstanbul aşığı o edebi yazarın rafine kimliği ile, zarif eski bir bina arasında ruhsal bir bağ kurarak, böylesine değişik bir boyutta hayatı algılayan ‘farklı dünya insanları’ arasında şu benzetmeyi yaparak açılış paragrafını noktalamış: “Sokağa şahsiyetinin damgasını basıp, yıllar ötesinden, bize birşeyler duyurmaya çalışan yalnız o mermer merdivenli ev değil, aynı zamanda olgunlaşmış zevkini yıllar yılı sürdüregelen böyle kimselerdir”. Değerlerini ve edebiyatını çok sevdiğim bu yazar için zikredilmiş olan bu düşünceleri, hayatı boyunca ve geriye bıraktığı eserleriyle onunla aynı felsefeyi paylaşmış ve ömrü boyunca tarzı ve tavırlarıyla aynı maneviyatı yansıtmış olduğunu hissettiğim bir başka insan için burada tekrarlamak istiyorum. Kendisiyle hiç bir zaman yüz yüze tanışmış olmamama rağmen manevi bir bağ duyduğum merhum piyanist Vedat Kosal. Andante, Temmuz-Eylül 2005, sayı: 17 |
‘İsmail Paşa, Verdi ve Saint-Saëns: Kahire’de kayıp bir müzik geçmişinin peşinde…’ 2005 yılı başında davet edildiği Mısır’ın başkenti Kahire’de “Osmanlı Sarayı’ndan Avrupa Müziği” temalı bir konser yöneten ve yeni Kahire Operası’nda ünlü sinema yönetmeni Anthony Minghella’nın imzasını taşıyan Madama Butterfly temsiline katılan Emre Aracı bu ilginç gezisinin izlenimlerini Andante okurlarıyla paylaşıyor. Andante, Kasım-Aralık 2006, sayı: 25 |
Copyright © 2000-2024 EMRE ARACI